Milletvekili Yasama Sorumsuzluğu
Kuşkusuz bu güvence, parlamentonun “bağımsızlığı” anlamına gelmektedir. Gerek ülkemiz hukukunda gerekse de Batı demokrasilerinde sorumsuzluk tanınmasının nedeni, milletvekilleri üzerinde yasama çalışması nedeniyle oluşabilecek baskıyı bertaraf edebilmektir. Çünkü parlamenter yapıların kurulmasındaki tarihsel süreçte, temelde yatan düşünce/ideoloji yasama bağışıklarının tanındığı temsilcilerin sesi, ulusun sesi kabul edilmektedir; bu nedenle o sesin kısılması ya da kendini tehlikede hissetmesi yalnızca söz konusu kişilerin değil, tüm ulusun sorunu kabul edilir.
TBMM üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın önerisi üzerine Meclis tarafından başka bir karar alınmamış olması koşuluyla, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmazlar (Ay m.83/1). Milletvekili olmayan Bakanlar Kurulu üyeleri de sorumsuzluğa sahiptir. (Ay m.112/4)
Milletvekillerine tanınan bu ayrıcalığın nedeni, onların meclis çalışmalarında hiçbir etki altında kalmadan düşüncelerini açıklamalarına ve oylarını kullanmalarına olanak tanımaktır. Milletvekili, kullanacağı oyun veya söyleyeceği sözlerin suç teşkil edeceği, bu yüzden hakkında soruşturma yapılacağı endişesini taşırsa, gerçekleri dile getirmekten ve düşüncelerini açığa vurmaktan çekinebilir. Milletvekilinin, bu ayrıcalıktan vazgeçmesi mümkün değildir. Sorumsuzluğun kapsamına milletvekili hakkında hem ceza hem de hukuk (tazminat) davası açılamaması girer. Çünkü milletvekili sorumsuzluğunun amacı, yasama görevine ilişkin faaliyetlerde bulunurken kendisini özgür hissetmesini sağlamaktır. Bu da ancak milletvekiline karşı sadece ceza değil, aynı zamanda hukuk davasının da açılamaması ile sağlanabilir. Aksi takdirde, milletvekili kendin daima baskı altında hissederek, görevini gerektiği gibi yerine getiremez.
Sorumsuzluk, milletvekili sıfatının kazanılmasıyla başlar ve sıfatın devam ettiği sırada belli yerlerde söylenen sözlerden, kullanılan oylardan dolayı milletvekilliği sıfatı sona erdikten sonra da devam eder.
Sorumsuzluk, kişisel bir cezasızlık nedeni olduğundan, eylemin hukuka aykırılığı ortadan kalkmaz. Bu nedenledir ki, karşılıklı hakaret halinde TCK m.129/3 (Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret) uyarınca cezanın indirilmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay’ın bu konudaki görüşü de aynı doğrultudadır. Öte yandan, dokunulmazlıktan yararlanan milletvekilinin cezalandırılmaması, onun eylemine katılan kişilerin cezalandırılmasını engellemez.
1- Kişiler Bakımından
Milletvekili sorumsuzluğu, parlamenter demokrasi ile yönetilen ülkelerde, milletin temsilcileri olan milletvekillerinin görevlerini layıkıyla yapabilmeleri için kendilerine tanınan söz, fiil ve hareket serbestisidir. Sorumsuzluk, milletin temsilcileri üzerine maddi veya manevi baskı yapabilecek ve onları görevlerini yapmaktan alıkoyacak her türlü etkeni ortadan kaldırmak için düşünülmüştür.
Sorumsuzluk, yasama faaliyetinin elverişli bir ortamda gerçekleşmesi ve milli iradenin parlamentoda gereği gibi oluşturulması maksadıyla kabul edilen objektif bir kural olduğundan, bundan sadece milli iradenin oluşmasına katkıda bulunan milletvekilleri yararlanırlar. Nitekim Anayasanın 83. maddesi sadece, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri”nden söz etmektedir. Böylece özellikle komisyonlarda görev alan ve Büyük Millet Meclisi Üyesi olmayan diğer uzmanlar ve devlet memurları sorumsuzluktan yararlanamazlar. İngiltere’de ise, tanıklar parlamentoya dilekçe verenler ve uzmanlar da, herhangi bir kamarada veya onun komisyonlarında söyledikleri sözlerden veya yaptıkları fiillerden sorumlu değillerdir.
2- Yer Bakımından
Milletvekilleri, sorumsuzluktan nerede yararlanacaklardır? Bu sorunun cevabı, 83. maddenin 1. fıkrasına göre, “meclis çalışmalarında” ve “meclis dışında” olmalıdır.
Anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrası, milletvekillerinin meclis çalışmalarındaki oy ve sözleri yüzünden, bu fikirleri yalnızca mecliste ileri sürmekten dolayı değil, bunları meclis dışında tekrarlamaları halinde de sorumlu tutulamayacaklarını belirtmektedir. Sorumsuzluğu meclis dışını da kapsayan bu hüküm, 1961 Anayasasından aynen alınmış, ancak Milli Güvenlik Kurulu Anayasa Komisyonunda küçük bir kısıtlama yapılarak, mecliste ileri sürülen fikirlerin meclis dışında tekrarlanmasına meclis kararıyla engel olunabileceği hususu eklenmiştir. Buna göre, kural olarak milletvekilleri mecliste öne sürdükleri düşünceleri meclis dışında da tekrar edebileceklerdir. Ancak meclisin aksi yönde bir kararına rağmen bu düşünceleri meclis dışında tekrarlayanlar sorumsuzluktan yararlanamazlar.
3- Sorumsuzluk Konusu Fiiller Bakımından
Anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrasına göre, milletvekilinin sorumsuzluk konusu fiilleri, “meclis çalışmalarındaki oy ve sözleri” ve “mecliste ileri sürdükleri düşünceleri” ile sınırlandırılmıştır.
Milletvekilinin “sözleri” ve “düşünceleri”ni aynı çerçevede mütalaa etmek gerekir; çünkü, sözler düşünceleri açıklama vasıtalarıdır. “Düşünce” ve “söz” kavramları geniş yorumlanmalıdır. Milletvekillerinin parlamenter görevi icabı, Genel Kurulda, Komisyonlarda ve siyasi parti gruplarında açıkladığı sözlü ve yazılı bütün irade beyanları buna dahildir. Aynı şekilde, bir kanun tasarısının kabulü veya reddi zımnında olduğu gibi, irade el kaldırmak suretiyle, hareketle de açıklanabilir. Keza, gündemdeki konuyla ilgili olmak şartıyla milletvekilleri arasındaki tartışmalar esnasında söylenen sözler de buna dahildir. Ancak başkasına el kaldırmak, kuvvet kullanmak, bu çerçevede mütalaa edilemez.
Burada üzerinde durulması gereken diğer önemli bir konu, sorumsuzluğun hakaret ve sövmeleri de kapsayıp kapsamayacağı hususudur. Bu konuda Anayasanın 83. maddesinde bir açıklık yoktur. Ancak Millet Meclisi İçtüzüğünün 68. maddesi dolaylı da olsa mecliste hakaret ve sövme fiillerinin cereyan edebileceğini varsaymaktadır. İçtüzüğün anılan maddesi aşağıdaki hükmü ihtiva etmektedir: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi başkan derhal temiz bir konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir.”
Hakaret ve sövme fiillerine karşı diğer bir yaptırım da, keza İçtüzüğün 160. maddesinde öngörülmüştür. Söz konusu maddenin 3. bendine göre, “kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak” kınama cezasını gerektiren bir fiil olarak kabul edilmiştir.
Mahkeme içtihatları da başlangıçta sorumsuzluğu hakaret ve sövmelere de dahil ettiği halde, sonraki içtihatlarda bu görüş değişmiş, sorumsuzluk sıkı bir şekilde milletvekilliği görevine bağlı kabul edilerek, hakaret ve sövmeler sorumsuzluk kapsamı dışında bırakılmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi konuya ilişkin 08.07.1966 tarih ve 1965/3490 E. 1965/7470 sayılı kararında Anayasanın sorumsuzluk konusundaki hükmünü şu şekilde yorumlamaktadır: “Yasada benimsenen sorumsuzluk, üyenin görevini ifa ederken sarf ettiği bir söz dolayısıyla ilerde hakkında takibat yapılacağı endişesinin tesiri altında bulunursa tam olarak hür ve serbest kalamaz. Üyenin hür ve serbest beyanda bulunamaması halinde ise, milli hakimiyetin tam olarak tecelli eylediğinden bahse imkan olmaz… Ancak sorumsuzluk mutlak şekilde sınırsız değildir. Az yukarıda da belirtildiği üzere “milli görevin yerine getirilmesi” (milli hakimiyetin tecellisi) ve kamu faydası dışında özellikle şahsi kin ve gayzının tesiriyle yapılmış ve yasama meclis çalışmalarıyla hiçbir ilgisi olmayan ağır hareketlerde zarar görenin istekte bulunmasına engel değildir.”
Sonuç
Yasama sorumsuzluğu milletvekillerine tam bir koruma sağlar. Bu koruma mutlak ve kamu düzenindedir. Sorumsuzluğun mutlak olması üç özelliği ile kendini gösterir. Bunlardan ilki, sorumsuzluğun cezai kovuşturmalara karşı mutlak koruma sağlamasıdır. İkinci özellik sürekli olmasıdır. Mutlak oluşun üçüncü özelliği ise, sorumsuzluk korumasının, meclis ya da başka bir makamca kaldırılamamasıdır. Sorumsuzluğun kamu düzeninden olması, bu korumanın kamu yararı için tanınmış olmasındandır. Bunun sonucu olarak milletvekili kendi isteğiyle dahi bu korumadan vazgeçemez.
Avukat Ahmet AKYÜZ / İZMİR